Ziraat Mühendisi olmak kolay mı?



Ağustos'ta suya girsem

Balta kesmez buz olur

Yüz yaşında bir yar sevsem

Onüçünde kız olur -Aziz Şenses-

Kör Talihim Kara Bahtım Ziraat Mühendisleri

Sayıları 110 bini aşmış durumdadır. Bu sayıya her yıl yaklaşık 4 bin mühendis daha eklenmektedir. Nüfusunun yaklaşık %40'nın tarımla uğraştığı bir ülkede bu sayı fazla görülmese de ziraat mühendisleri, işlev ve istihdam mağduru konumunu her zaman muhafaza etmektedirler. 40 bin civarında işsiz ziraat mühendisinden söz edilmektedir.

Aslen, Tarım Bakanlığı ve tarımsal işletmelerde kışlamaları beklenirken onlar, her yerde kışlayabilme yeteneğine sahiptirler. Her meslekten üst düzey konukçuları vardır. Konukçu oldukları yerler ise her mesleğin, personel yetmeyen kısımları ile düşük parasal ve makamsal konumlarıdır. Görünürde, çalışma alanları ziraattır, resmiyette de tarım bakanlığıdır. Ancak gün gelir polis olurlar, gün gelir bekçi olurlar, gün gelir kendi bakanlıklarında vasıfsız işçi olurlar...

En kapsamlı kalabalığa sahiptirler; içlerinden; Doktor, Profesör, Doçent... gibi unvanlar alanlar çoktur, müsteşarlığa kadar yükselenler olmuştur. Ama aralarından bakan çıkarmakta güçlük çekmektedirler. Son 20 yılda göreve gelen 8 tarım bakanından sadece 2'si ziraat mühendisidir. Onlarında görevde kaldıkları toplam süre ise 3 yılı geçmemiştir.

Asli görevleri, arazi ağırlıklı çalışmalardır. Ama gel gör ki büyük çoğunluğu evrak memurluğu yapmaktadır. Sistem bunu gerektirmektedir. Bu sistem eski Türkiye'nin sistemidir. Değişmelidir. Acı olan gerçek; çoğu ziraat Mühendisine de, arazide çalışmak artık cazip gelmemektedir.

Mühendis eğitim gördüğü alanda uzmanlaşandır. Teoriyle pratiği birleştirendir. Ancak ziraat mühendisleri için, yetiştirme sisteminin tezatlıkları, bu alanda öğretici konumundaki akademisyenlerin uygulama yönünden eksiklikleri ve teorik ağırlıklı eğitimin yansıması maalesef olumsuz olmaktadır. Gerçekte, ziraat mühendisi olmayı başaranlar ancak diplomayı aldıktan sonra alanlarına uygun bir yerde çalışma imkanı bulabilirlerse, kendi kişisel gayretleri ile mesleklerini öğrenmeyi ve uygulamayı başarabilmektedirler. Ziraat fakültelerinde ziraat bilgisi veriliyor belki ama ziraat mühendisi yetiştirildiği tartışmalıdır...

Yüksek öğretim kurumu bile onlara kalbur üstü üniversitelerde yer vermemektedir. Halkı da onları mühendislik mesleğinin tam karşısına koymakta geri durmaktadır. O kadar ki çiftçi bile kendini ziraat mühendisinden iyi bilir konumda görmektedir.

Tarımsal firmalar ve işletmeler onları ucuz iş gücü olarak değerlendirmektedir. Odalar, birlikler, sendikalar ve dernekler onları üye sayısını çoğaltma aracı olarak, kelle sayısı mesabesinde görmektedirler. Yetki alan zirai kuruluş ve laboratuarlar bile zorunlu ziraat mühendisi çalıştırma şartını zorlayarak nerdeyse ziraat mühendisi olmasa da olur diyecek gibi davranmaktadırlar. Hatta onların haklarını ellerinden almaya yönelik bir girişim olarak; Ziraat fakültelerinde 4 yılda öğretilen bitki ıslahı becerisini, mevzuatta geçtiği üzere, 3 ayda öğretebilecek kabiliyette olanlar bile çıkmaktadır! Ve bunu o mevzuata koyanlarda bizzat ziraat mühendisi unvanına sahip yetkili kişiler olmuştur. Bu da ayrı bir garabet örneğidir maalesef. Ziraat mühendislerini bu mesabede görme girişimleri farkında olarak veya olmayarak ülke tarımına tüy dikme girişimleridir.

10 ayrı branşa ayrılmış ve öyle okumuşlardır. Ancak kadro alınca yaptıkları iş çoğunlukla benzer olduğu gibi bazen de uygulamaya yönelik branşlaşmanın söz konusu olduğu teknik kurumlarda; bir makineci bahçe bitkileri konularında çalışmakta, hastalık bilimci sebze yetiştiriciliği konularında çalışabilmekte, bir ekonomist tarla bitkileri konularında çalışabilmektedir... Öyleyse branşlara ayırmanın anlamı nedir!? Uzmanlaşma alanının uygulamada ihmal edildiği bir anlayıştan ne kadar verim beklenebilir.

Ziraat mühendislerinin resmi kurumda, taşeron işçi sıfatıyla çalışıyor olması da üzücü ve düşündürücü bir durumdur. Çiftçilerin "bu mühendisler bir şey bilmiyor" muamelesi de üzücü bir durumdur. "Onlarda öğrenseydi" der gibi düşünenlere de, öğreticilerin öğretmede yetersiz kaldığını ve öğrenme ortamlarının, sadece bina yapıp tabela asmak olmadığını hesaba katmaları gerektiğini de dillendirmek isteriz. Zira en iyi ziraat mühendisi binada değil tarlada yetişir!

Ziraat mühendislerinin vasıfsız mühendis konumuna düşürülme pozisyonu vicdanları rahatsız etmelidir.

Tarım ülkesi konumundaki ülkemizde, ziraat mühendisine değer vermede ve uygun çalışma ortamı bulmakta zorlanılıyor olunması, bu alandaki sistemi yeniden kurgulamak gerektiğini bizlere anlatmaktadır. Bu sistemsel kabızlık tedavi edilmelidir. Ziraat mühendislerinin gelecek umutlarının yeşermesi, ülkemiz tarımının yeşermesini beraberinde getirecektir.

Unutmayalım! Değer verirsek değerlenir/iz.
ÖSYM Tercih