E-Devlet alt-üst soy bilgisi sorgulamasında en çok merak edilenler



e-Devlet'in alt-üst soy bilgisi sorgulaması merakı gidermekte ne kadar başarılı? E-Devlet, alt-üst soy bilgisi sorgulama sistemini hizmete açtı.

e-Devlet alt-üst soy bilgisi sorgulama sistemine giriş için tıklayınız

İnternet sitesi kilitlendi, askıya alındı. Sonra yeniden açıldı. Giriş sayısı en son 8 milyonu geçmişti. Kimi sürprizlere sevindi, kimi sürpriz yok diye sıkıldı. Sözlüklerde yüzlerce sayfa yorum yapıldı. Peki biz aslında neyi merak ediyoruz? Bulduklarımızın ne kadarı bu merakın cevabı? Ve aslında biz kimiz? Uzmanların yardımıyla işte köklerimizi okuma rehberi...

E-Devlet'in hizmete soktuğu soyağacı, Umut Sarıkaya'nın 8-10 yıl kadar önce çizdiği bir karikatürü hatırlattı bana. Karikatürde pek çoğumuzun köklerinde bir şekilde Rumeli, dolayısıyla Avrupa bağlantısı aradığı iddia edilip bu durum ti'ye alınıyordu. Fazla iddialı tabii, ama karikatürün ağzı torba değil ki büzesin! Yine de "alt-üst soy bilgisi sorgulama", hayat mücadelesi içinde sıkılmış, nasılsa köklerinde muhtemel sürprizlere kendini hazırlamış insanlara hızır gibi yetişti. Atalarının nereden geldiğini öğrenmek isteyenler sanal izdiham yarattı. Sorgulama sayısı 8 milyonu aşmış durumda. Peki köklerimize bu merakın sebebi ne? HT Pazar'dan Arda Aşık'ın haberi...

Adının açıklanmasını istemeyen bir psikiyatr ile konuşurken kafa açıcı şeyler öğrendim: Bu merakın altında, Sigmund Freud'la beraber en tartışmalı psikanalist olarak tanımlanan Jacques Lacan'ın görüşlerinin yattığını söylüyor. Buna göre, insanoğlu "bir"in kesintisinden doğar. Açıklamak gerekirse, insan ana rahminde büyür, doğduğu andan itibaren yaşadığı serüven "bir" olduğu yeri aramaktan ibarettir. Bunu kimi zaman aşkta, kimi zaman tutkuda arar. Bu arayışın bir diğer yansıması ise köklerine duyduğu meraktır... Ancak e-Devlet'in alt-üst soy bilgisi sorgulama aracının bu merakı gidermekte ne kadar başarılı olduğu muamma. Öncelikle sistem bizi 19'uncu yüzyıldan öncesine götüremiyor. Zira Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü yetkililerinin verdiği bilgiye göre Osmanlıca'dan Türkçe'ye tercüme edilen evraklar 1900'ün hemen başlarında genel müdürlüğe teslim edilmiş. Savaş ve felaket gibi sebeplerle kaybolan evraklar da var... Yani net bir şey söylemek mümkün değil. Daha geriye gidememe sebebini yazarımız Murat Bardakçı da gazetemizde geçen haftaki bir yazısında, 19'uncu asırdan itibaren tutulmuş nüfus kayıtları ile daha önce yapılmış sayımların evrakının farklı yerlerde olmasıyla açıklamıştı: "Mesela 1831 ile 1880'ler arasında yapılan ve sadece erkeklerin kaydedildiği nüfus sayımının belgeleri devlet arşivinde, 1880'ler sonrasında kadınların da yazıldığı defterler ise nüfus müdürlüklerindedir ve bunların tamamı henüz yeni harflere aktarılmamıştır." Üstelik geçmişteki sayımların kişi değil hane bazlı olduğunu söyleyen Bardakçı, sadece erkekler kaydedilirken de bunun "Kara bıyıklı, sarı benizli" gibi sıfatlarla ifade edilerek yapıldığını belirtiyor!

'ŞEHİRLE DEĞİL KÜLTÜRLE İLGİLİ'

Yine de merak dinecek gibi değil. Yeni sorular da birbirini kovalıyor. Mesela bu sistemde ne tür bilgilere ulaşabiliriz, nelere ulaşamayız? Bunların anlamı nedir? Ve bireysel değilse de genel olarak köklerimizle ilgili bir fikir edinmek mümkün müdür?

Ben 1859'dan geriye gidemedim, ancak daha şanssız olanlar da var. Sistem, geçmişinde kaotik bir göçmenlik öyküsüne sahip olanlara bilgi veremiyor. Zira Murat Bardakçı'nın dediği gibi "Aile asıl memleketinden kalkıp başka yere yerleşmiş, yani göçetmiş ise bırakın geçmiş asırları, dördüncü nesle ulaşabilmek bile imkansızdır".

Tüm bunlara rağmen sistemi, bir ırk tespit aracı olarak kullananlar hala var. Ancak bu pek de akıl karı bir iş değil. Bahçeşehir Üniversitesi'nden kültürel antropolog Sibel Baykut, etnik kökenle ilgili tespitlerin şehirle değil, ancak beyan ve kültürün orada yaşanma ciddiyetine dayanarak yapılabileceğini söylüyor. Yani bölgelerin belli bir etnik grupla eşleştirilemeyeceğine değiniyor. Kimileri daha da ileri giderek milliyetçiliğimizin temel noktası olan "Kendini Türk bilen ve Türk hisseden herkes Türk'tür" sözünü unutup kendisini "saf kan" gibi sıfatlarla nitelendiriyor. Uzman Klinik Psikolog Mine Altınsoy da insanların bir ispat yarışına girdiğini fark edenlerden. "Bulgaristan'dan, Yunanistan'dan göçmenim diye övünüyor, paylaşmaya eğiliyorlar. Bir rekabet, yarış söz konusu" diyor. Altınsoy bunu "bir üstün olma hevesi" olarak tanımlıyor ve insanların ırk üstünlüğü gibi bir şeyin peşinde olmasından endişeli. Bunun altında yatanı ise "benlik saygısını doyurma" çabasına bağlıyor. "Bir yere ait olduğunu bilmek özgüveni besler" diyor Altınsoy.

'ORTA ASYA DEĞİL ORTA AVRUPA'

Doç. Armağan Saatçioğlu'nun 1978 yılında yayınladığı bir araştırma ilginç. Türkiye halkının gensel durumunu, tarihsel geçmişi de göz önünde bulundurarak, popülasyon genetiği açısından ABO (A, B ve O grubu kan grupları) fenotip frekansları 7 coğrafik bölgeden 3 bin 881 birey üzerinde araştıran (ABO Genleri Yönünden Türkiye'nin Yeri ve Bu Ülkedeki Gensel Çeşitlilik Üzerine Biyometrik Bir İnceleme) Saatçioğlu, bakın neler bulmuş:

"ABO frekansları açısından Türkiye halkı, Orta Asya'daki diğer Türk ve Moğol topluluklarından çok uzak, büyük farklılık gösteriyor ve Orta Avrupa grubu içinde yer alıyor." Ayrıca araştırmada, Selçuklular dönemine kadar ele geçirilen iskelet kalıntılarının Türkomanlara benzemediği, Selçuklu ve Osmanlı dönem iskeletlerinin büyük çoğunlukla Alpin ırkla temsil edildiği ve buradan yola çıkarak Oğuzların Anadolu'ya geldiklerinde diğer Türk gruplarından farklı ya da daha arı bir Türk budunu olduğunu gösterdiğine değiniliyor. Kaldı ki ırk kavramının bilimsel olarak ne kadar tartışmalı olduğu ortada.

Çalışmalarını ABD'deki Buffalo Üniversitesi'nde antropoloji alanında sürdüren Ömer Gökçümen, bir röportajında herhangi bir insan grubunu diğerlerinden ayıracak kadar genetik varyasyon olmadığını söyleyerek "Biyolojik olarak ırk yoktur" diyor. Genlere bakılarak ancak "Bu genom son 200-300 senedir muhtemelen şu coğrafyadan geliyordur" denilebileceğini savunuyor. Zaten bizim soyağacı sistemi de ancak 200 yıl kadar geriye gidiyor.

Nüfus Müdürlüğü yetkilileriyle birkaç soru ve cevap:

Sistemde, 1800'lerde doğmuş olup hala sağ görünenler var. Nedir bunun sebebi?

Birinci dereceden yakınları zamanında ölümleri bildirmeyince böyle bir durum ortaya çıkıyor.

Yani 80 milyonluk nüfusa onlar da halen dahil mi?

Evet...

Eski kuşakların hemen hepsinin doğum tarihi neden 1 Temmuz olarak kayda geçmiş?

Eskiden doğum tarihi meçhul kimselere 1 Ocak yazılırdı. Yılın orta günü olan 1 Temmuz olarak değiştirildi.

Bu sistem aracılığıyla üvey anne, baba ya da kayıp bir kardeşe rastlama olasılığımız nedir?

Sistemde, nüfus kayıtlarınızdan farklı bir şeye rastlayamazsınız.

Avukatlarla birkaç soru ve cevap:

Vatandaşlar dedesinin babasını araştırıp zamanında onun üzerine olan mallarda hak iddia edebilirler mi?

Bunlar çok ciddi yıllar. Zamanaşımı süreci var. Üçüncü kişilere karşı bir şey iddia ediyorsunuz. Davada iyi niyetli olma, kötü niyetli olma vs. durumlarına bakılır ama bu 100 yıl geriye dönük olmaz. Birilerinin mal varlığı birine intikal ediyor. Bu devirler o zamanın kurallarına göre yapılmadıysa iddia edebilir ama bunun tespiti imkansıza yakın.

Üst soy ağacından birisinin başka bir ülke vatandaşı olduğunu öğrenip o ülkeden vatandaşlık talep edilebilir mi?

Vatandaşlık her ülkenin kendi kanununa göre kazanılır. Alman vatandaşlığı Alman hukukuna göre belirlenir. Öncelikle oranın hukukunun araştırılması gerekir. Evlenme yoluyla, doğum yeri esasına göre vatandaşlık veren ülkeler var. Mesela Türkiye'de 2 şekilde vatandaşlık kazanılıyor; 1 doğum yeri esasına göre, 2 soy bağıyla.
MEB